Donnerstag, Oktober 19, 2006

LINZER TORTE


Bazi kokular, renkler insana birseyleri hatirlatir. Kizilcik recelini masanin üzerinde gördügüm anda aklima Linzer Torte geldi. Cocuklarin aklina da recelli bisküviler gelmis. Ben recelli bisküvi yapmayi bilmedigimden, onlari yapacak sabrim olmadigindan ve ayrica mutfagin da sahibi oldugumdan, davayi kazandim ve Linzer Torteyi yaptim.
Linz, Avusturya'da bir sehir. Tahmin ediyorum ki birileri o sehirde bu tarti kesfetmis ve sehrin ismini vermis. Alman pastahanelerinde de sik sik rastlanir bu tarta. Denemeyi hic düsünmemistim, ta ki benim kizilcik recelini masanin üzerinde görünceye kadar.
Bu tartin tüm özelligi bademli hamuru ve üzerindeki ahududu receli. Iki adet tarifim vardi, ben nisasta kutusunun üzerinde yazili olani denedim.
Hamuru icin:
50 gr nisasta
200 gr un
1 yumurta
1 yumurtanin sarisi
150 gr seker
rendelenmis 1/2 limon kabugu
200 gr rendelenmis badem
1 cay kasigi tarcin
1/2 cay kasigi karanfil
bir tutam muskat
15o gr tereyag
Nisasta ve unu bir kaba koyalim.Yumurta, yumurtanin sarisi, seker, limon kabugu rendesi, badem, baharatlar ve yumusamis tereyagini ekleyelim. Hepsini mikserle karistiralim ve hamuru buzdolabinda bir-iki saat bekletelim.
26 cm capinda yuvarlak bir tart kabina hamurun 3/4 ünü yerlestirelim. Üzerine 3-4 yemek kasigi recelden sürelim ve geri kalan hamur ile tartin üzerini kafes gibi kapatalim. 200 derecede 25-30 dakika pisirelim.
Benim resimdeki tart pismeden önceki haliydi. Pistikten sonra resmini cekmeye firsat bulamadim. Tekrar mutfaga girdigimde bana ufacik bir parcanin kaldigini gördüm ancak. Neden hemen yediklerini, daha resmini cekmedigimi, ayrica bir iki gün sonra bu tartin daha da güzel oldugunu anklatmaya calistim. Aldigim cevap:
"Kabahat sende, ortada birakiyorsun, cok güzel kokuyordu, dayanamadik. Ayrica ufacik bir tartti. Eger marmelatli bisküvi yapsaydin hem biz bol bol yerdik, hem senin bloguna resim koymak icin de bir tabak artardi."
Davayi kim kazandi dersiniz?

Dienstag, Oktober 17, 2006

AYVA TATLISI



Ayvalarin cok iyi ve bol olmasi kisin sert gececegine alametmis. Ayvalari bilemem ama Münih'te ben sert olmayan kis nasil olur görmedim. Bu sene yine ayva bol ve yine sert bir kis var önümüzde. Bu nedenle de tatli, recel hazirliklari tüm hiziyla devam ediyor bizim mutfakta.
Ayvalarin tümünü toplamadik henüz, biraz daha günes görsünler diye, fakat iki gündür rüzgar öyle soguk esiyor ki, bu hafta sonu hepsini toplayacagiz.
Topladigimiz birkac tane ile önce recel yapildi. Kimin bloguydu hatirlamiyorum, kabuklari ile rendeleyip recel yapmisti, ben de bu yil öyle denedim, cok güzel oldu.
Digerlerini de ayva tatlisi icin kullandim. Bu tatliyi kayinvalidemden ögrenmistim ve her yil yaparim. Yapimi basit ve tadi, sunumu harikadir.
Ayvalari soyup, dilimleyip tencereye koyuyorum. Seker miktari ayvanin cinsine ve ev halkinin agiz tadina göre degisebilir. Ayvalar yumusayana dek orta ateste pisiriyorum. Biraz ilininca makineyle püre haline getiriyor ve firina dayanikli bir cam kaba döküyorum. Firinda iyice suyunu cektiriyorum ve sonra cikarip sogumaya birakiyorum. Soguyunca baklava dilimleri gibi kesip, üzerine biraz kaymak ve yanina bol cevizle servis ediyorum.
Afiyet olsun.

Donnerstag, Oktober 12, 2006

OKTOBERFEST








Biliyorum cok ayip oluyor haberleri sonradan vermek, fakat Oktoberfest benim Türkiye'den dönüp te yerlesmeye calistigim bir zamanda oluyor ve ben hala neden eylülde olan bu panayira ekimpanayiri dendigini cikaramadim. Herseye ragmen yilda bir kez ziyaret edilmesi gereken bir panayir. En azindan gelecek yila haberiniz olsun.
Oktoberfest, hem panayir, hem festival, hem lunapark, hem de cilgin bir bayram. Ya da hepsi bir arada. Ne olursa olsun Münih icin cok önemli bir gelir kaynagi. Cünkü onaltigün süren bu cilginliga dünyanin her tarafindan turist geliyor ve istatistiklere göre ziyaretci sayisi alti milyonu buluyor. Bu arada yenen yemekler ve icilen bes milyon litre bira, lunaparkta cocuklara harcananlar ve irili ufakli dükkanlarda yapilan harcamalar göz önüne alinirsa Münih icin neden bu kadar öneli oldugunu anlarsiniz.
Oktoberfest eskiden at yarislarinin yapildigi cok büyük bir alana kuruluyor. Kuruluyor diyorum, cünkü hersey gercekten iki hafta icin hazirlaniyor ve sonra tekrar toplaniyor. Genelde bira cadirlari onbir tanedir. Bunlar sadece sehir icinde üretimde bulunan birahaneler tarafindan kuruluyor ve toplam 5000-6000 kisiyi barindiracak kapasitede. Dolduktan sonra artik iceriye kimse alinmadigindan millet erken saatlerde cadirlarin kapisinda acilis saatini bekliyor. Büyük firmalarin veya bazi isyerlerinin ya da bazi derneklerin ise cadirlarda ayrilmis yerleri var. Cadirlar sabah 11-11.30 gibi aciliyor ve aksam 23.30 gibi kapaniyor.
Iceride kalbaligin gürültüsü ve bir de devamli canli müzik yayini yapan bir orkestra düsünün. Bu nedenle biz esimle kacamak yaptigimiz bir gün resimde gördügünüz bahcede oturduk. Bira bardaginin resmini koymam tüketilen bira miktarinin abarti olmadigini göstermek icindir. Bardaklar bir litreliktir ve insanlar devamli kac bardak icebilirim yarisinda.
Gelelim yemeklere...en fazla tüketilen siste pilictir. Itiraf etmeliyim ki Oktoberfest'te yediginiz pilicin tadini hicbir yerde bulamazsiniz. Bunun yaninda kömürde palamut izgara kokusu mutlaka beni de deneyin der gibidir. Resimlere ayrica bir peynir tabagi da ekledim, tarifini de bir ara eklerim. Diger resimde ise cok güzel süslenmis, patates salatasi üzerine yerlestirilmis üc adet köfte görüyorsunuz.
Tabii, sadece bira icenler degil, güne sampanya ile devam etmek isteyenler icin de bir sampanya standi var. Ayilmak isteyenler icin kahve standi var. Kisaca para harcayabileceginiz cok olanaklar var.
Bu senelik haberler bu kadar, gelecek sene tekrar görüsmek üzere...

Mittwoch, Oktober 11, 2006

KIZILCIKLAR OLDU MU



Kizilciklar oldu, selelere de doldu, kavanozlara da.
Kizilcik cok eksi oluyor buralarda, ya da hic taninmiyor. Nedeni ne olursa olsun hic toplayanini görmedim. Tüm sonbahar yerlerde cürüyüp giderler.
Arkadasimin bahcesinde de dökülmeye baslamislar, kiyamamis, doldurmus kocaman bir torba bana getirdi. 'Siz kalabaliksiniz, birseyler yaparsin' dedi.
Kizilciktan birseyler gelmedi aklima, ben de recel yaptim. Özgül'ün Sofrasinda recelleri uzun kaynattigini okumustum, öyle denedim. Kendi agiz tadimiza göre sekerini ekledim ve uzun uzun kaynattim. Cok güzel oldu.
Hazirliklar basladi, hayirli kislar hepimize.

Dienstag, Oktober 10, 2006

ARMUTKAVUN-KAVUNARMUT

Almanya'da bahceye merak cok fazladir. Tabii sehirde herkes bahceli evde oturamadigindan, bahce kiralamak gibi bir olanak saglamis belediye. Bizim sevgili arkadaslarimizin da böyle bir bahceleri var. Orada istedigini ekip biciyor, istedigini yetistiriyor veya sadece cim ve cicekle sadece bahcede olma ihtiyacini gideriyor insan. Bu bahcelerde bir de malzemelerin konulacagi kulübeler de oluyor. En önemlisi izgara partileri icin ideal bir ortam bu bahceler.
Bahce malzemeleri satan magazalar her sene yeniliker getirme cabasi icinde yeni süsler, cesitli gübreler ve degisik tohumlar getirirler. Bu sene de her tarafta kavunarmut reklami varmis. Benim merakli arkadasim da almis, ekmis ve ortaya yukarida resmini gördügünüz meyve cikmis.
Bir tane yedik, pek bir seye benzetemedik. Atmaya hic kiyamadik. Biraz sert bir meyve oldugundan, insanligin bu ise yaramayan icadi bizim meyve salatamiza cesni oldu.
Her reklama inanmayin, siz kavunun ayri, armudun ayri tadina varin, agzinizin tadi hic bozulmasin.

Montag, Oktober 09, 2006

MUTFAK PENCEREMDE SONBAHAR




Türkiye'den döndügümüzden beri sahane bir sonbahar yasiyoruz. Pek cok insan sonbahari hüzünlü bulur, yazdan kopmayi istemez. Saniyorum Bavyera'da en güzel mevsim sonbahar ve ben sonbahari sevmeyi burada ögrendim.

Izmir'de yasadigim senelerde yazdan kisa gecerken pek sonbaharin farkina varmazdim. Mevsim olarak degil, fakat siir olarak aklimda sadece sunlar kalmis.

"Ayva sari, nar kirmizi, hosgeldin sonbahar!"

Münih'te yasadigimdan beri sonbahar lügatima bir deyim daha eklendi. Altin Ekim. Gercekten de arada sirada yagmur bile yagsa eylül ve ekim aylari doganin yaprak dökümüne ugradigi ve renk degistirdigi aylardir. Bazi agaclar sariya, bazi agaclar kirmiziya, bazilari da mora dönüsürler. Sehirde ve sehrin yakinlarinda her mahallede bir park oldugu düsünülürse sonbaharda sehrin aldigi rengi düsünebilirsiniz. Bir de günesli günlerde sari yapraklar parlamaya baslayinca iste Altin Ekim.

Insan devamli dogaya cikmayi, agaclarin arasinda gezmeyi, ayaklarinin altinda yaprak hisirtilarini duymayi, sincaplara findik, fistik yedirmeyi istiyor. Ben de her bos vaktimi gezerek degerlendirmeye calisiyorum. Kisa girdigimiz an bu gezmeler biter bende, ilk karin düsmesi ile burnumun ucunu bile cikarmak istemem evden.

Tüm bu anlattiklarim nedeniyle devamli gezdigimi ve blogumu bu nedenle ihmal ettigimi düsünmeyin sakin, bilgisayarim bozuk ve ben hala korsan yayin yapiyorum.

Hepinize güzel bir sonbahar ve altin ekim diliyorum.