Mittwoch, Dezember 27, 2006

RACLETTE

Raclette, Almanya'da taniyip sevdigim güzel bir Isvicre yemegi; daha dogrusu Isvicre peyniri. Yemegin cok büyük bir özelligi yok, haslanmis patates ve üzerine eritilmis raclette peyniri. Fakat patates ile peynirin bu kadar yakistigi baska peynir türü tanimiyorum.
Raclette hazirlamak icin üzerinde ince kesilmis sebzelerin izgara edildigi, orta katinda raclette peynirlerinin konulup eritildigi kücük küreklerden olusan hazir izgaralar var. Bizim evde senelerdir süren mutfak aleti alma yasagi nedeniyle ben de bu izgaradan yok.
Raclette peynirinin biraz agir bir kokusu var, bu nedenle bazilari baska peynirlerle karistiriyor veya hic raclette kullanmadan baska peynirler kullaniyor. Bence bu bu yemege indirelecek en büyük darbedir.
Benim böyle problemlerim yok, giriyorum mutfaga, hasliyorum patateslerimi, eritiyorum teflon tavada raclettimi ve yiyiyorum afiyetle.
O anda ne mutfak aleti alma yasagi ne koku
O anda raclettim ve ben varim...

Freitag, Dezember 22, 2006

ÜC YUMURTA- IKI TARIF


Sadece yumurta sarilarinin kullanildigi tarifleri pek sevmem aslinda, elimde kalan yumurta beyazlari hep dert olur bana. Fakat bu kez hepimizi (fakat daha cok beni!) mutlu eden tarifler gecti elime. Birincisi Münevver'de hashasli keki gördügümden beri aklima takilan hashasli ve cocuklarin da istedigi kizilcik recelli atistirmaliklar.
Malzemeler:
30 gram hashas
250 gr. kizil bugday unu
1 tatli kasigi krem tartar
100 gr. pudra sekeri
3 yumurta sarisi
150 gr. oda sicakliginda tereyag
Firini 18o derece sicakliga ayarliyoruz.
Malzemelerin tümünü karistirip bir hamur topu haline getiriyoruz.
Hamurdan ufak parcalar koparip yuvarliyor ve ortasina hafifce basiyoruz.
Yagli kagitla kaplanmis firin tepsisine diziyor ve 10 dakika pisiriyoruz.
Cukur kalan orta yerlerini marmelatla dolduruyoruz.
Ikncisi, yumurta beyazlarinin kullanildigi bir cesit ici bos.
Malzemeler:
3 yumurta beyazi
150 gr. seker
250 gr. cekilmis ceviz
Yumurta beyazlarini kar gibi cirpin, sekerin yarisini yavasca ekleyip cirpmaya devam edin.
Kalan sekeri ve cekilmis cevizleri dikkatlice ekleyin, cirpmadan hafifce karissin.
Yagli kagitla kaplanmis firin tepsisine bir kasik yardimi ile dizin ve iki saat kurumasi icin bekleyin.
Önceden isitilmis firinda, 225 derecede 5-6 dakika pisirin ve sogumalari icin birakin.
Servis etmeden önce pudra sekeri serpin.
Hashasli tarifi Für Sie mecmuasinda buldum, ici boslar da Backen ist Liebe kitabindan.

DENEME YAYINI





Siz de benim gördüklerimi görüyor musunuz? Inanamiyorum, bilgisayar bugün dogru taraftan acildi galiba...
En azindan büroda yalnizim, hem calisiyor hem de bloguma denemeler yapiyorum. Iki is birden yapmak dogru degil belki ama firsatlari degerlendirmek gerek!
Noel pazarindan bir resim paylasabiliyorum en azindan. Hava yeterince soguk degil, kar hic yok, hediye derdi olmasa kimse noelin geldigini bile anlamayacak. Magaza sahipleri kar olayini vitrinlerini sahte karla süsleyerek cözmüs, olan sicak sarap saticilarina oldu. Hava günesli ve güzel olunca kimse sicak sarap icmiyor. Önemli olan zaten ticaretin ilerlemesi, dükkan sahipleri hayatlarindan memnunlar.
Bayramlar olmasa ticret dünyasi ne yapardi acaba?

Mittwoch, Dezember 20, 2006

MÜNIH'TEN SELAMLAR

Izmir'den döneli üc hafta oldu ve ben bilgisayarla hala barisamadim. O benim resimlerimi kabul etmiyor, ben onun dediklerini yapmak istemiyorum, simdilik büyük bir kriz yasiyoruz.
Münih'e geldigimden beri bos durmadim...kizimin nikahi, müzikal, fasil gecesi, yeni sinagog ve kültür merkezinin acilisi, karsiz gecen noel pazari... fakat hicbirinin resmini paylasamiyorum!
Bilgisayarla aramizdaki sikintilari halledene dek hoscakalin.

Samstag, Dezember 09, 2006

IZMIR'DE ÖGLEN YEMEGI




Izmir'e gider gitmez "Komsuda Piser" blogundan tanidigimiz Papatya ile bulustuk. Aynen yazilarindan tanidigimiz gibi icten, sevgi dolu, dünya tatlisi bir insan. Kizi Maya da öyle tatli, cici bir kücük hanim! Daha sonra kendi telaslarimiza daldik, bir daha görüsemedik, bu yolla da olsa tekrar en iyi dileklerimi gönderiyorum. Hersey gönlünce olsun Papatya'cigim!
Bir aksam arkadasima giderken de gözüme tanidik bir magaza ismi ilisti. Basimi uzattim, evet dogruydu. "Alevin Dünyasi" blogundan Alev karsimdaydi. Uzun uzun konusma firsatimiz olmadi, fakat oturdugumuz evlerin cok yakin oldugunu kesfettik. Dönmeden de bir kez pazarda gördüm kendisini, cok güzel bir insan. Yazmaya devam Alev, bekliyorum!
Kizim gelince Gülten teyzesi hemen bizi yemege davet etti, hem büyükanne, dedelerin, hem bizlerin, hem cocuklarin cok güzel vakit gecirdigi, üc neslin bir arada hos sohbet ettigi harika bir gece oldu, tesekkürler Gülten'cigim!
Kizimin serefine bir öglen yemegi de Sem teyzesinden geldi. Öglen bulustuk, bizi manzarasi güzel bir yerde yemege davet eden Sem'in pesine takildik. Gümrükte deniz kenarinda yüksek bir bina. Güvenlik kontrolünden gectik, Sem'den "buraya herkes giremez" aciklamasini aldik, asansöre bindik."Manzara cok güzel, fakat eminim sekizinci kat degil" dedi, kizim da yedinci katin dügmesine basti. Yedinci katta indik, isyeri ile karsilastik. "Burasi degil, bir alt kata inelim" dedi Sem. Altinci katta basini uzatti, "hayret burasi da degil" dedi. Besinci katta, kendimizden emin indik, karsimizda baska bir isyeri. Yorum Sem'den hemen geldi, "dördüncü kat olamaz, cünkü manzara güzeldi, fakat sekizinci kat degildi, biliyorum." Tekrar asansöre bindik, kizim hemen sekizinci katin dügmesine basti ve güzel manzarali lokanta karsimizdaydi. Sem'in "Allah Allah nasil olur" söylenmelerine aldirmayip, güzel bir yer bulup oturduk. Tam Izmir usulü, bol otlu ve zeytinyagli sebzelerin yer aldigi bir yer vardi, oranin resmini cekecegime Sem'in tabagini cektim. O da herhalde bu kadar maceradan sonra acikmis olacak ki tabagini tepeleme doldurmus, ne hindibag belli, ne turp otu!
Sicak yemek olarak fistikli pilav, soslu tavuk ve kizarmis patates vardi. Sonra da tatli!
Yemekten sonra asansörle, bu kez baska katlara ugramadan asagiya indik. Tüm güvenlik görevlilerinin yüzünde bir siritma ve masa basinda oturanin aciklamasi" Abla, ben arkanizdan bagirdim, sekizinci kat diye". Önlerinde her kati gösteren birer monitör, bizim katlar arasi macerayi izleyip, epey eglenmisler anlasilan. "Iyi iste sayemizde güldünüz" deyip piskinlige vurduk isi.
"Kahvemizi pasaportta, deniz kiyisinda icelim" dedi, Sem. Oturduk, kahvelerimizi ismarladik, sohbet ediyor, güzel havanin, denizin tadini cikariyoruz. Sem'de fikirler tükenmez. Kemani ile dolasan adama "bize bir seyler cal" dedi. Adam bir seyler degil, sadece bir sarki caliyor, onun da sadece girisini söylüyor, hepsi bu. Neticede sarkiyi kendimiz söyledik, adama cay ismarladik, para verdik ve harikulade bir öglen yemegini böyle gecirdik!
Tesekkürler sevgili arkadasim, tekarar görüsüne dek hosca kal, hep böyle kal!!

CESME'DE HAFTASONU


Izmir'e üc senedir gelemeyen kizim, ben orada iken bir haftaligina gelerek evimizi senlendirdi. Önce Izmir'de carsi, pazar gezildi, arkadaslar, akrabalar ziyaret edildi, hafta sonu da havanin güzelliginden istifade ederek Cesme'ye gidildi.
Ilk resim ablamin bahcesinde tomurcuklanan gülleri gösteriyor. Bu resmi, iki haftalik tatili sirasinda bahceyi sahane bir hale getiren, sonra da keyfini cikaramadan Fransa'ya dönen enisteme ithaf ediyorum.
Baliklar ise mezattan. Yazin esim günaydin dedikten hemen sonra "mezata bakayim mi?" diye sorar. Oraya gidip mezati izlemek, gözüne kestirdigi baliklari zamaninda uygun fiyata alabilmek, sonra da o baliklari hazirlayip yemek onun en büyük zevki. Kizima Cesme'yi gezdirirken yolumuz o tarafa düstü. Baktim bu kez babam heyecanlandi, "bakalim baliklar nasil" dedi. Elimizde deniz cipuralari eve dönerken bulduk kendimizi. Alacati pazarindan da taze salata, tepemizde sicak kasim günesi terasta balik keyfi vardi. Terastaki balik izgaranin resmi yok maalesef. Kediler öyle bir alesta bekliyorlardi ki kalkip makinemi alirsam baliklar gidecek diye korktum. Zaten onlara bir kösede bir seyler hazirlamak icin kalktigimda öyle bir firladilar ki dört bir yandan izgarayi bile devirdiler. Gözü dönmüs kedileri doyurduk, resimsiz kaldik!

Donnerstag, Dezember 07, 2006

IZMIR'DE KAHVALTI



Kahvalti günün en önemli yemek zamanidir. Fakat nedense hep vakitsizlige kabahat yüklenir ve gecistirilir. Almanya'da bir kadin dergisi bir arastirma yapmis ve cesitli ülkelerdeki kahvalti aliskanliklarini ve kahvaltida neler yenip, icildigini arastirmis. Sonuc olarak, vücut sagligimiza en uygun Isvicre'nin müslisi ve Türkiye'nin domatesli, zeytinli, beyaz peynirli kahvaltisi cikmis.
Fakat bir de özel olarak sevdigimiz kahvaltiliklar vardir. Benim icin bunlardan biri sefarad mutfagina ait burikitas ve boyozdur. Özellikle cumartesi sabahlari peynirli, ispanakli ve yaninda haslanmis yumurta ile sunulan boyozlar, yapimi zor oldugundan daha da keyifle yenirdi. Günlerimizde Izmir'in her tarafinda sabahlari boyoz satiliyor. Nasil yapildigini tam olarak bilmedigimden evde yapilan ile sokakta satilanlarin arasindaki akrabalik derecesini tam cözemedim, fakat degisik olduklari kesin! Kasim ayindaki Izmir ziyaretim sirasinda ev yapimi ispanakli boyoz , ici patlican ezmeli burikitas ve haslanmis yumurta ile kahvalti etme firsati buldum. Yapanlarin ellerine saglik!
Izmir'in diger bir güzel kahvalti aliskanligi da taze gevrek, kumru ve tulum peyniridir. Sabahlari hemen hemen her tarafta gevrek tazedir, fakat benim gibi firina yakin oturuyorsaniz hem hazirlanisini izler, hem de pismesini biraz beklersiniz. Yaninda da üzerine tulum peyniri yerlestirilmis kumrular firina girmeyi beklerken kahvalti nasil günün en önemli zamani olamasin? Hemen eve dönüp cay demlemeli bence...

Freitag, November 03, 2006

BALKABAGI CORBASI

Cesitli sekilleriyle, sarinin her tonuyla sonbahara son derece yakisan bir sebze balkabagi. Bizim evde tatlisi yapilirdi, yeni mahsul cevizlerle yenirdi.
Almanya'ya gelince corbasi ile tanistim. Önce bir arkadasin evinde yedik, üzerinde biraz süt kaymagi da vardi, hosumuza gitti. Fakat evde kendim yapmaya karar verince tarifinde de ufak degisiklikler yasadi corba.
Benim tarifim söyle: Balkabagini soyup kücük kücük kesiyorum. Bir havucu da soyup kücük kesiyorum. Düdüklü tencerede orta boy bir sogani kücük dograyip, hafif yagda kavuruyorum. Balkabagi ve havucu ekliyorum. Tuz, biber, sarimsak ve sebze tuzu ilave edip pisiriyorum. Yumusayinca, makine ile hepsini eziyorum ve sicak servis ediyorum. Ben ve esim üzerine limon sikip yerken oglanlar üzerine bol kirmizi biber koyup acili seklini yiyiyorlar.
Bu corbanin tarifini yazarken, disarida da kar atistiriyor. Yani sonbahar bitti, kisa girdik. Bir sonbahar sebzesi ile veda etmis oldum, fakat tarif bence kisa da bir hosgeldin oldu, sicak corbayla!
Veda dan laf acilmisken, ben de kisa bir veda edeyim size. Izmir'deki babamdan son zamanlarda sik sik "gökyüzünde yalniz gezen yildizlar" sarkisini duyuyorum, yeni sarkilar söylemesi amaciyla bir süre onunla olacagim.
Sevgiyle kalin, hosca kalin!

Donnerstag, November 02, 2006

FINDIK SOSLU SALATA

Bu salatanin ismi Feldsalat. Türkce'ye frenksalatasi veya kuzu gevregi diye cevrilmis sözlükte. Almanya'da da yetisiyor, fakat marketlerde en cok Fransa'dan gelenler var. Herhalde Fransa'da cok fazla yetisen ve tüketilen bir salata. Cok hos bir tadi var ve üzerine hangi sosu koyarsaniz yakisiyor.
Aslinda findikli tariflerin icinde ben de olmak isterdim bu salatamla, fakat ne bilgisayarin islemesinden haberim var, ne de bilgi sayari uzun süre kullanma hakkim. Hic olmazsa benim sayfamda dursun istedim.
Salatayi,hazirladiktan hemen sonra yemek gerek, cünkü biraz fazla kalinca hemen sönüyor yapraklar. Bu nedenle güzelce yikayip, önceden hazirladigimiz sosu üzerine döküp, iyice karistirip sofraya getiriyoruz.
Sos, aslinda cok bilinen bir sos. Süzme yogurt, mayonez, sarimsak iyice karistirilir, kücük dogranmis findiklar eklenir, hepsi salatanin üzerine dökülür, karistirilir ve afiyet olsun!

Mittwoch, November 01, 2006

PIRASA DOLMASI


Yazin biz tatildeyken Almanya bayat et skandali ile bir süre calkalanmis. Et ile ilgili devamli olumsuz olaylar gelistikce kasaplar da yeni yollar ariyorlar müsteri kaybetmemek icin. Bizim kasap ta cok güzel, kücük bir kitapcik hazirlamis.Et cesitlerinin hazirlanisi ile ilgili tarifler ve yanina yakisacak salata veya sebzeler gösterilmis. Iste bu sebzelerden biri de pirasa idi. Pirinc ile dolma halinde sunulmus, degisik bir sunum diye düsündüm.
Pirasa sarmasini daha önce bir arkadasta yemistim. Tadi hosuma gitse de isi cok gelmisti bana. Pirasa dolmasi bence sarmanin daha kolay bir alternatifi. Icine pirinc ve bol miktarda yesil ot (maydanoz, dereotu) konuluyor, ben tariften ayri bir de kuru nane ekledim. Sonra ici bosaltilmis pirasalari bu malzeme ile doldurdum. Yag ,limon ve su ekledikten sonra üzerini kapatip firina koydum, servis yapmadan önce biraz da üzeri acik pisirdim.
Yemek güzeldi, fakat ertesi güne iki adet kalmisti ki onlar harikaydi. Bundan sonra pirasa dolmasi bizde zeytinyagli meze olarak hazirlanacak!

Donnerstag, Oktober 19, 2006

LINZER TORTE


Bazi kokular, renkler insana birseyleri hatirlatir. Kizilcik recelini masanin üzerinde gördügüm anda aklima Linzer Torte geldi. Cocuklarin aklina da recelli bisküviler gelmis. Ben recelli bisküvi yapmayi bilmedigimden, onlari yapacak sabrim olmadigindan ve ayrica mutfagin da sahibi oldugumdan, davayi kazandim ve Linzer Torteyi yaptim.
Linz, Avusturya'da bir sehir. Tahmin ediyorum ki birileri o sehirde bu tarti kesfetmis ve sehrin ismini vermis. Alman pastahanelerinde de sik sik rastlanir bu tarta. Denemeyi hic düsünmemistim, ta ki benim kizilcik recelini masanin üzerinde görünceye kadar.
Bu tartin tüm özelligi bademli hamuru ve üzerindeki ahududu receli. Iki adet tarifim vardi, ben nisasta kutusunun üzerinde yazili olani denedim.
Hamuru icin:
50 gr nisasta
200 gr un
1 yumurta
1 yumurtanin sarisi
150 gr seker
rendelenmis 1/2 limon kabugu
200 gr rendelenmis badem
1 cay kasigi tarcin
1/2 cay kasigi karanfil
bir tutam muskat
15o gr tereyag
Nisasta ve unu bir kaba koyalim.Yumurta, yumurtanin sarisi, seker, limon kabugu rendesi, badem, baharatlar ve yumusamis tereyagini ekleyelim. Hepsini mikserle karistiralim ve hamuru buzdolabinda bir-iki saat bekletelim.
26 cm capinda yuvarlak bir tart kabina hamurun 3/4 ünü yerlestirelim. Üzerine 3-4 yemek kasigi recelden sürelim ve geri kalan hamur ile tartin üzerini kafes gibi kapatalim. 200 derecede 25-30 dakika pisirelim.
Benim resimdeki tart pismeden önceki haliydi. Pistikten sonra resmini cekmeye firsat bulamadim. Tekrar mutfaga girdigimde bana ufacik bir parcanin kaldigini gördüm ancak. Neden hemen yediklerini, daha resmini cekmedigimi, ayrica bir iki gün sonra bu tartin daha da güzel oldugunu anklatmaya calistim. Aldigim cevap:
"Kabahat sende, ortada birakiyorsun, cok güzel kokuyordu, dayanamadik. Ayrica ufacik bir tartti. Eger marmelatli bisküvi yapsaydin hem biz bol bol yerdik, hem senin bloguna resim koymak icin de bir tabak artardi."
Davayi kim kazandi dersiniz?

Dienstag, Oktober 17, 2006

AYVA TATLISI



Ayvalarin cok iyi ve bol olmasi kisin sert gececegine alametmis. Ayvalari bilemem ama Münih'te ben sert olmayan kis nasil olur görmedim. Bu sene yine ayva bol ve yine sert bir kis var önümüzde. Bu nedenle de tatli, recel hazirliklari tüm hiziyla devam ediyor bizim mutfakta.
Ayvalarin tümünü toplamadik henüz, biraz daha günes görsünler diye, fakat iki gündür rüzgar öyle soguk esiyor ki, bu hafta sonu hepsini toplayacagiz.
Topladigimiz birkac tane ile önce recel yapildi. Kimin bloguydu hatirlamiyorum, kabuklari ile rendeleyip recel yapmisti, ben de bu yil öyle denedim, cok güzel oldu.
Digerlerini de ayva tatlisi icin kullandim. Bu tatliyi kayinvalidemden ögrenmistim ve her yil yaparim. Yapimi basit ve tadi, sunumu harikadir.
Ayvalari soyup, dilimleyip tencereye koyuyorum. Seker miktari ayvanin cinsine ve ev halkinin agiz tadina göre degisebilir. Ayvalar yumusayana dek orta ateste pisiriyorum. Biraz ilininca makineyle püre haline getiriyor ve firina dayanikli bir cam kaba döküyorum. Firinda iyice suyunu cektiriyorum ve sonra cikarip sogumaya birakiyorum. Soguyunca baklava dilimleri gibi kesip, üzerine biraz kaymak ve yanina bol cevizle servis ediyorum.
Afiyet olsun.

Donnerstag, Oktober 12, 2006

OKTOBERFEST








Biliyorum cok ayip oluyor haberleri sonradan vermek, fakat Oktoberfest benim Türkiye'den dönüp te yerlesmeye calistigim bir zamanda oluyor ve ben hala neden eylülde olan bu panayira ekimpanayiri dendigini cikaramadim. Herseye ragmen yilda bir kez ziyaret edilmesi gereken bir panayir. En azindan gelecek yila haberiniz olsun.
Oktoberfest, hem panayir, hem festival, hem lunapark, hem de cilgin bir bayram. Ya da hepsi bir arada. Ne olursa olsun Münih icin cok önemli bir gelir kaynagi. Cünkü onaltigün süren bu cilginliga dünyanin her tarafindan turist geliyor ve istatistiklere göre ziyaretci sayisi alti milyonu buluyor. Bu arada yenen yemekler ve icilen bes milyon litre bira, lunaparkta cocuklara harcananlar ve irili ufakli dükkanlarda yapilan harcamalar göz önüne alinirsa Münih icin neden bu kadar öneli oldugunu anlarsiniz.
Oktoberfest eskiden at yarislarinin yapildigi cok büyük bir alana kuruluyor. Kuruluyor diyorum, cünkü hersey gercekten iki hafta icin hazirlaniyor ve sonra tekrar toplaniyor. Genelde bira cadirlari onbir tanedir. Bunlar sadece sehir icinde üretimde bulunan birahaneler tarafindan kuruluyor ve toplam 5000-6000 kisiyi barindiracak kapasitede. Dolduktan sonra artik iceriye kimse alinmadigindan millet erken saatlerde cadirlarin kapisinda acilis saatini bekliyor. Büyük firmalarin veya bazi isyerlerinin ya da bazi derneklerin ise cadirlarda ayrilmis yerleri var. Cadirlar sabah 11-11.30 gibi aciliyor ve aksam 23.30 gibi kapaniyor.
Iceride kalbaligin gürültüsü ve bir de devamli canli müzik yayini yapan bir orkestra düsünün. Bu nedenle biz esimle kacamak yaptigimiz bir gün resimde gördügünüz bahcede oturduk. Bira bardaginin resmini koymam tüketilen bira miktarinin abarti olmadigini göstermek icindir. Bardaklar bir litreliktir ve insanlar devamli kac bardak icebilirim yarisinda.
Gelelim yemeklere...en fazla tüketilen siste pilictir. Itiraf etmeliyim ki Oktoberfest'te yediginiz pilicin tadini hicbir yerde bulamazsiniz. Bunun yaninda kömürde palamut izgara kokusu mutlaka beni de deneyin der gibidir. Resimlere ayrica bir peynir tabagi da ekledim, tarifini de bir ara eklerim. Diger resimde ise cok güzel süslenmis, patates salatasi üzerine yerlestirilmis üc adet köfte görüyorsunuz.
Tabii, sadece bira icenler degil, güne sampanya ile devam etmek isteyenler icin de bir sampanya standi var. Ayilmak isteyenler icin kahve standi var. Kisaca para harcayabileceginiz cok olanaklar var.
Bu senelik haberler bu kadar, gelecek sene tekrar görüsmek üzere...

Mittwoch, Oktober 11, 2006

KIZILCIKLAR OLDU MU



Kizilciklar oldu, selelere de doldu, kavanozlara da.
Kizilcik cok eksi oluyor buralarda, ya da hic taninmiyor. Nedeni ne olursa olsun hic toplayanini görmedim. Tüm sonbahar yerlerde cürüyüp giderler.
Arkadasimin bahcesinde de dökülmeye baslamislar, kiyamamis, doldurmus kocaman bir torba bana getirdi. 'Siz kalabaliksiniz, birseyler yaparsin' dedi.
Kizilciktan birseyler gelmedi aklima, ben de recel yaptim. Özgül'ün Sofrasinda recelleri uzun kaynattigini okumustum, öyle denedim. Kendi agiz tadimiza göre sekerini ekledim ve uzun uzun kaynattim. Cok güzel oldu.
Hazirliklar basladi, hayirli kislar hepimize.

Dienstag, Oktober 10, 2006

ARMUTKAVUN-KAVUNARMUT

Almanya'da bahceye merak cok fazladir. Tabii sehirde herkes bahceli evde oturamadigindan, bahce kiralamak gibi bir olanak saglamis belediye. Bizim sevgili arkadaslarimizin da böyle bir bahceleri var. Orada istedigini ekip biciyor, istedigini yetistiriyor veya sadece cim ve cicekle sadece bahcede olma ihtiyacini gideriyor insan. Bu bahcelerde bir de malzemelerin konulacagi kulübeler de oluyor. En önemlisi izgara partileri icin ideal bir ortam bu bahceler.
Bahce malzemeleri satan magazalar her sene yeniliker getirme cabasi icinde yeni süsler, cesitli gübreler ve degisik tohumlar getirirler. Bu sene de her tarafta kavunarmut reklami varmis. Benim merakli arkadasim da almis, ekmis ve ortaya yukarida resmini gördügünüz meyve cikmis.
Bir tane yedik, pek bir seye benzetemedik. Atmaya hic kiyamadik. Biraz sert bir meyve oldugundan, insanligin bu ise yaramayan icadi bizim meyve salatamiza cesni oldu.
Her reklama inanmayin, siz kavunun ayri, armudun ayri tadina varin, agzinizin tadi hic bozulmasin.

Montag, Oktober 09, 2006

MUTFAK PENCEREMDE SONBAHAR




Türkiye'den döndügümüzden beri sahane bir sonbahar yasiyoruz. Pek cok insan sonbahari hüzünlü bulur, yazdan kopmayi istemez. Saniyorum Bavyera'da en güzel mevsim sonbahar ve ben sonbahari sevmeyi burada ögrendim.

Izmir'de yasadigim senelerde yazdan kisa gecerken pek sonbaharin farkina varmazdim. Mevsim olarak degil, fakat siir olarak aklimda sadece sunlar kalmis.

"Ayva sari, nar kirmizi, hosgeldin sonbahar!"

Münih'te yasadigimdan beri sonbahar lügatima bir deyim daha eklendi. Altin Ekim. Gercekten de arada sirada yagmur bile yagsa eylül ve ekim aylari doganin yaprak dökümüne ugradigi ve renk degistirdigi aylardir. Bazi agaclar sariya, bazi agaclar kirmiziya, bazilari da mora dönüsürler. Sehirde ve sehrin yakinlarinda her mahallede bir park oldugu düsünülürse sonbaharda sehrin aldigi rengi düsünebilirsiniz. Bir de günesli günlerde sari yapraklar parlamaya baslayinca iste Altin Ekim.

Insan devamli dogaya cikmayi, agaclarin arasinda gezmeyi, ayaklarinin altinda yaprak hisirtilarini duymayi, sincaplara findik, fistik yedirmeyi istiyor. Ben de her bos vaktimi gezerek degerlendirmeye calisiyorum. Kisa girdigimiz an bu gezmeler biter bende, ilk karin düsmesi ile burnumun ucunu bile cikarmak istemem evden.

Tüm bu anlattiklarim nedeniyle devamli gezdigimi ve blogumu bu nedenle ihmal ettigimi düsünmeyin sakin, bilgisayarim bozuk ve ben hala korsan yayin yapiyorum.

Hepinize güzel bir sonbahar ve altin ekim diliyorum.

Samstag, September 23, 2006

KACAMAKLAR





Agustos ayi babamin ekseni etrafinda döndüyse de ufak tefek kacamaklar da yasadigimi itiraf etmeliyim.
Ilk kacamagimizi Gastronottan tanidigimiz Bahar ile yasadik. Biz hastaneden yeni cikmistik, onlar da üc gün icin Cesmedeydiler, en azindan yüz yüze görüselim dedik. Ikimiz de yemek bloglarindan tanisiyoruz ve esi 'ben Cesmede ac kaldim' deyince cok üzüldüm. Normal sartlarda marifetlerimizi sergilememiz gerekirdi, ne diyelim...sefere. Fakat tanismamiz, sohbetimiz cok kisa da olsa cok güzeldi. Bahar da bu kisa tatilden sonra epey kosturdu, buradan annesine de, Elif'e de coook gecmis olsun, bu görüsme burada bitmez...
Ikinci bir kacamagi ise yillar sonra bulustugum okul arkadasim ile yasadim. Mutfakta Zenden tanidigimiz Tijen, bir yazisinda Nedim Atilla'dan bahsetmisti. Benim bu isimde bir sinif arkadasim vardi, acaba o muydu diye sordum, oymus. Izmir'e indigim birkac saat icinde telefonlastik, sagolsun hemen geldi. Yarim saat ancak bir kahve icip, sohbet edebildik, cok hos oldu, bunca yil sonra (kac yil oldugunu söylemeyeyim de yasli oldugumuzu anlamasinlar degil mi Nedim?).
Kacamak numara üc ,sevgili Semal'in izgara partisiydi. Et ve raki esliginde, gecmisi andik, günümüzü konustuk, gelecekle ilgili planlar yaptik, dünyayi kurtarma teorilerine gececektik ki rakimiz bitti.
Sevgili Rozan'la birkac numara kacamak yasadik. Hem evinde izgara yaptik, hem beraber Alacati' ya caya gittik, sagolsun, gemiye binecegimiz dakikaya kadar bizi yalniz birakmadi.
En bastaki resim Gülten'cigimin davetinden. Patlicanli böregi harikaydi. Hazirladigi hersey birbirinden lezzetliydi, fakat benim tercihim hep börek, cörek.
Süreyya ablamin Ildir'daki yemek daveti de harikaydi. Resimde pek görünmüyor, fakat bir tuzlu sardalya yapmisti ki agziniza layik. Hele tatli sohbetleri tüm geceyi renklendirdi, baska bir tat katti.
Babamin komsusu Belgin hanim Alacati'da Eftalya diye bir yercik acmis. Ufak ve sirin bir yer. Ziyaretine gidelim dedik, bana Cesme mantisi ikram etti. Ilk kez yememe ragmen cok begendim. Bir arkadasim ona Bosnak mantisi derler dedi, adi ne olursa olsun harikaydi.
Son kacamak (artik gezi de diyebilirim) Ayayorgi koyuna oldu. Harika insanlar, harika sohbet, harika deniz ve öglen yemeginde sardalya izgara.
Elveda Cesme, umarim gelecek yila daha iyi sartlarda, daha saglikli, daha mutlu bulusuruz.

Mittwoch, September 20, 2006

TEZATLAR





Bir baskadir benim memeleketim...
Agaca bir tabela asmislar, "Lütfen cimlere oturmayiniz". Tam da o agacin altina oturmus vatandas,düsünüyor "acaba ne yazmislar" diye. Yandaki oglan daha bilincli, oturmuyor, sadece yatiyor.
Alacatida evler cok pahali. Insanlar bir iki ay oturacaklari evleri, sanki devamli oturuyorlarmis gibi dösüyor, her sene bakim icin milyonlarca lira harciyor, bahcelere özen gösteriyor... keske belediye de ayni özeni elektrik, telefon baglantilarina gösterse.
Alacatidan ekmek aldim, eve dönüyorum. Yasli bir teyze, elinde ufak bir poset, kaldirimdan inmek icin ugrasiyor. Kolundan tuttum, beraber karsiya gectik, aklimca da fikir veriyorum, kaldirimlar yüksek, yol kenarindan yürümesini tavsiye ediyorum. Teyzenin cevabi: 'yavrum, kaldirimin basladigi yer öyle yüksek degildi ki...' bakiyorum arkaya, kadincagiz hakli. Zaten Türkiye'de kim haksiz ki?
Herseye ragmen cicekler her tarafi güzellestirmeye, tezatlara ragmen bize de bakin demeye devam ediyor.
Dedik ya 'bir baskadir benim memleketim'.

Montag, September 18, 2006

YAZDAN KALANLAR




Babamin rahatsizligi bizi oldugu kadar bahceyi de etkiledi bu yaz. Cesme'ye vardigimizda tüm meyvalari yerlerde cürürken bulduk. Kayisilari zaten hic görmedik, cünkü hepsini calmislardi. Armut ve elmalar yenilir durumdaydi, erikler de neredeyse alkol olmustu. Bu sene bahcelerin bakimi enisteye kaldi, kaldigi iki hafta icinde her tarafi sahane yapti ve keyfini cikaramadan tekrar Fransa'ya döndü.
Bu yaz degismeyenler arasinda denize girdigimiz koy, Kumrucu Hüseyin ve dondurmaci Veli Usta vardi. Veli Usta'nin dondurma fiyatlari jet hizi ile ilerlemis, ne yapalim karadut ugruna katlandik.
Babamlar Ilica'da her sabah bir kahveye giderlerdi. Bir cay, bir kahve ,biraz sohbet...vakit gecirirlerdi. Gecen yil bu kahve adeti benim eve tasininca sormak zorunda kaldim.
"Babacigim, sizin kahve kapandi mi?"
"Hayir, kizim. Orasi pic oldu"
Isin asli suymus. Kahveci her tarafi yenilemis, büyük semsiyeler yerlestirmis, salas kahve modern cafe olmus tabii fiyatlar da ikiye katlamis. Babam her zaman ictikleri Türk kahvesinin fiyatini görünce, "oglum bu ne, bugün herkese ben mi ismarliyorum?" diye sormus.
Oglan da piskin piskin gülümseyip" Amca burasi beach oldu" demis.
Bizim denize girdigimiz koy galiba Cesme'de henüz beach olmamis tek koy. Seneye ayni sekilde bulurmuyuz bilemiyorum, ben de bu haliyle bir resmi kalsin istedim.

Sonntag, September 17, 2006

MERHABALAR



Son yazimda hastalik ve hastane haberleri vardi. Gecmis olsun dilekleriniz icin hepinize cok tesekkürler. Beklenmedik olaylar her zaman olacaktir, fakat insanin bunu paylasabilmesi gercekten cok cesaret verici.
Izmir'e ucakla birkac günlük ziyaretimden sonra, tekrar Izmir'e, daha dogrusu Cesme'ye dogru yola ciktik. Bun kez Italya üzerinden gemi yolculugu idi.
Ancona limanina gelmeden önce arkamizdan gelen sonra da üzerimizde kalan bir buluta sahit olduk. Hertaraf aniden karanlik oldu ve yagmur basladi. Yagmur hafifleyince tekrar yola ciktik.
Ancona Limanina geldigimizde ise sahane bir gün batimi bizi karsiladi.
Yolculuk iki gün sürdü. Ege denizi herzamanki gibi firtinaliydi, buna karsilik Cesme limani sakindi. devam edecek...

Montag, Juli 24, 2006

SIMDILIK HOSCAKALIN

Gecen hafta babamin hastaneye kaldirildigini haber verdiler. Zar zor buldugum bir ucak bileti ile Izmir'e gittim. Izmir Yesilyurt Devlet Hastanesinde acinacak sekilde buldum babami. Ablamin da Fransa'dan gelmesi ile hastane degistirdik ve ameliyatsiz bir tedaviye karar verdik. Simdi eve dönmüs durumdayim, fakat mutfagimda pek birseyler pismiyor sizinle paylasabilecegim.
Hafta sonu tekrar Izmir'e dogru yola cikiyoruz. Bakalim neler bekliyor bizi? Umarim hersey iyi olur.
Sevgiyle kalin, eylülde tekrar beraber olmak ümidi ile simdilik hosca kalin!

Montag, Juli 10, 2006

LIMONLU DONDURMA


Disarida oturup dondurma yemeyi seviyorum. Öyle elimde külah gezmeyi hic sevmem, önüme gelecek süslü bir tabak, yanimda da hossohbet biri olacak; hem konusacagiz hem yiyecegiz. Tabii bu arada bildik bir dondurmaci olacak, heryerde de yemem dondurma. Münih'te bir dondurmacim, Izmir'de bir dondurmacim, Cesme'de bir dondurmacim var. Gecenlerde arkadaslarda gecirdigimiz güzel bir raklet partisinden sonra dondurmaciya gittik. Ben her zamanki gibi kavunlu dondurmami ismarladim. Limon, kavun, krem santi ve taze kavun dilimlerinden olusan sahane bir tat.....idi, agzima limonlu dondurma gelinceye kadar. Tatli kavundan sonra öyle eksi geldi ki tadi tüm keyfimi kacirdi. Neyse ki sohbet tatli idi, geceyi kurtardik.
Fakat aklim takildi bir defa limonlu dondurmaya. Genc kizken yazdigim bir tarifim var, onu yaptim evde ertesi gün. Sizlerle de paylasayim istedim.
1 su bardagi süt
2 cay kasigi limon kabugu rendesi
1/4 su bardagi limon suyu
3/4 su bardagi seker
1 su bardagi krem santi (sevincten)
Tarifte aynen öyle yazmisim. Dogru ya biz eskiden krem santiyi evde yapmazdik. Pastaneye gider alirdik. Bize de en yakin Alsancak'taki Sevinc Pastanesiydi. Bu nedenle krem santinin yanina sevincten diye yazmisim.
Krem santi haric tüm malzemeler bir kapta, seker eriyene dek karistirilir.
Krem santi iyice cirpilir. (Ben taze krema alip, kendim cirpiyorum)
Krem santi, sütlü karisima yavasca eklenir ve hepsi iyice karistirilir.
Dondurucuya koyabileceginiz bir kaba dökülür ve dondurulur.
Harika bir tat! Bir daha kavunlu dondurmaya koydurtmam artik limonlu, benim evdeki cok daha güzel. Acaba kendi limonlumu götürsem kabul ederler mi?

Donnerstag, Juli 06, 2006

YAZLIK SALATAM

Almanya'da futbol cilginliginin basladigi gün yaz basladi. Hem de ne yaz!! Sicaklardan bunalip bol bol dondurma tüketiyoruz. Cesitli icecek denemeleri yapiyoruz. Neyse ki geceleri yagmur biraz ortaligi yumusatiyor.
Havalar böyle olunca mutfaga girip yemek pisirmek cok zevkli olmuyor. Fakat eve ac gelip, dogru mutfaga girip "bugün ne yemek var" diye soran bir sürü insan olunca evde "benim canim yemek pisirmek istemiyor" demek lüksü de olmuyor.
Ben sahsen salatalarimla cok mutluyum bu aralar. Özellikle ciftlikten taze de almissam! Iste balik köftesi yaptigim gün de kendime turp ve salgamla bir tabak hazirladim. Kitir kitir, taze taze öyle doyurucu ki. Ben salgam diyorum fakat dogru mu bilemiyecegim. Almanca ismi Kohlrabi. Izmir'den tanimiyorum ben bu türü. Alman arkadaslara sormustum ilk geldigimde neler yapilir diye, bir sürü tarif verdiler, nedense pismis halini hic sevmedim. Ben taze halini cok seviyorum ve simdi tam zamani...kim ne yerse yesin, birakin beni salatalarimla!!!